Herkese tekrar merhabalar. Hepinizin bildiği gibi Rekabet Kurulunun Türk bankacılık
sektöründe faaliyet gösteren 12 banka hakkında Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun
(RKHK) 4. maddesini ihlal ettikleri gerekçesiyle 08.03.2013 tarihide idari para
cezasına hükmetmiş ve kararın detaylarını bize sunan gerekçeli karar
15.7.2013 tarihinde yayımlanmıştır.
Bankaların söz konusu
rekabet ihlaline karşı açılacak üç katına kadar tazminat davaları açısından
önemli dört konu bulunmaktadır. Bunlar:
1- Zamanaşımı
2- Bekletici Mesele-Dava
Açma Ön Şartı Olarak
3- Bekletici
Mesele-Dava Esası Hakkında Karar Bakımından,
4-
Zarar Hesabı
Zamanaşımı
Rekabet ihlalleri
neticesinde açılabilecek tazminat davaları için zamanaşımı hakkında Yargıtay
11. Hukuk Dairesi’nin 30.3.2015 tarih, 2014/13296 E. ve 2015/4424 K. sayılı
kararı yol gösterici niteliktedir. Söz konusu karar, Rekabet Kurulu’nun
23.12.2009 tarih, 09-60/1490-379 sayılı Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş. (Turkcell)
ile Avea İletişim Hizmetleri A.Ş. (Avea) kararına ilişkin olarak verilmiştir.
Rekabet Kurulu, 23.12.2009 tarihli toplantısında, Turkcell’in GSM hizmetleri ve mobil pazarlama hizmetleri pazarlarında hakim durumda olduğuna ve bahse konu pazarlardaki çeşitli eylemleri ile bu hakim durumunu kötüye kullandığına oy birliği ile karar vermiş ve Turkcell’e 36 milyon TL idari para cezasına hükmetmiştir. Bu karar üzerine Turkcell, Danıştay 13. Daire nezdinde mezkur Kurul kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali talebiyle dava açmıştır.
Danıştay 13. Dairesi’nin 13.10.2010 tarih, 2010/2490 E. sayılı Kararı ile söz konusu talep oybirliği ile reddedilmiştir. Bunun üzerine, Turkcell, yürütmenin durdurulması talebini reddeden Danıştay Kararı’na itiraz etmiş ve söz konusu itiraz da Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 14.6.2011 tarih ve 2011/8 sayılı kararı ile oybirliği ile reddedilmiştir. Nihayetinde, söz konusu Rekabet Kurulu kararının hukuka uygun olduğu Danıştay 13. Dairesi’nin 1.11.2013 tarih, 2010/2490 E. ve 2013/2706 E. sayılı kararı ile oybirliği ile reddedilmiştir.
Rekabet Kurulu, 23.12.2009 tarihli toplantısında, Turkcell’in GSM hizmetleri ve mobil pazarlama hizmetleri pazarlarında hakim durumda olduğuna ve bahse konu pazarlardaki çeşitli eylemleri ile bu hakim durumunu kötüye kullandığına oy birliği ile karar vermiş ve Turkcell’e 36 milyon TL idari para cezasına hükmetmiştir. Bu karar üzerine Turkcell, Danıştay 13. Daire nezdinde mezkur Kurul kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali talebiyle dava açmıştır.
Danıştay 13. Dairesi’nin 13.10.2010 tarih, 2010/2490 E. sayılı Kararı ile söz konusu talep oybirliği ile reddedilmiştir. Bunun üzerine, Turkcell, yürütmenin durdurulması talebini reddeden Danıştay Kararı’na itiraz etmiş ve söz konusu itiraz da Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 14.6.2011 tarih ve 2011/8 sayılı kararı ile oybirliği ile reddedilmiştir. Nihayetinde, söz konusu Rekabet Kurulu kararının hukuka uygun olduğu Danıştay 13. Dairesi’nin 1.11.2013 tarih, 2010/2490 E. ve 2013/2706 E. sayılı kararı ile oybirliği ile reddedilmiştir.
Bu süreçlerin
ardından Avea, (muhtemelen 2010-2011 arasında) üç katına kadar tazminat talebi
ile İstanbul (Kapatılan) 49. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne başvurmuştur. Mahkeme,
9.4.2012 tarih, 2011/181 E. ve 2012/97 K. sayılı kararı ile davayı zamanaşımı yönünden
reddetmiş ve bahse konu ret kararı Avea tarafından Yargıtay nezdinde temyiz
edilmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 25.3.2014 tarih, 2012/15359 E. ve 2014/5834 K. sayılı kararı ile yerel mahkemenin kararını onamış ve Avea mezkur Yargıtay kararı aleyhine karar düzeltme başvurusunda bulunmuştur.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 25.3.2014 tarih, 2012/15359 E. ve 2014/5834 K. sayılı kararı ile yerel mahkemenin kararını onamış ve Avea mezkur Yargıtay kararı aleyhine karar düzeltme başvurusunda bulunmuştur.
Bunun üzerine, Yargıtay
11. Hukuk Dairesi, 30.3.2015 tarih, 2014/13296 E. ve 2015/4424 K. sayılı
kararında Daire onama kararını Avea lehine bozmuş ve bozma gerekçesi olarak
da şu değerlendirmeyi yapmıştır:
“…Davaya konu olaydan ve dava tarihinden önce
yürürlüğe giren 30.3.2005 tarih ve 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu'nun 2.
maddesinde, "idari yaptırım" gerektiren eylemlerin
"kabahat" niteliğindeki suçlar olarak nitelendirildiği
anlaşılmaktadır. 5326 Sayılı Kabahatler Kanunun 16. maddesinde ise "idari
para cezası" idari yaptırım türleri arasında sayılmıştır. Yine aynı
Kanunun "Soruşturma Zamanaşımı" başlıklı 20/4. maddesinde ise "nispi
idari para cezasını gerektiren kabahatlerde zamanaşımı süresi sekiz yıl"
olarak belirlenmiştir.
Dava ve olay tarihinde yürürlükte bulunan 818
Sayılı Borçlar Kanunu'nun "Müruruzaman" başlıklı 60/2. maddesinde yer
alan "Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti
daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa
şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur" hükmü uyarınca, kanun
koyucucu, ceza zamanaşımının BK'daki zamanaşımından daha fazla olduğu
durumlarda, hukuk davasına da ceza davasına dair zamanaşımının uygulanması
gerektiğini ifade etmektedir.
Somut olayda, davacı tarafın tazminatı
gerektiren olayı öğrenerek Rekabet Kurumu'na başvurduğu 6.6.2008 tarih ile bu
davaya esas 29.10.2012 dava tarihi birlikte değerlendirildiğinde dava
zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Davalı tarafın zamanaşımı
def'inin yukarıdaki hükümler doğrultusunda değerlendirilmesi gerekirken, yerel
mahkemece davanın zamanaşımı sebebiyle reddi kararı doğru olmadığından
Dairemizin onama kararının kaldırılarak mahkemece verilen kararın açıklanan
gerekçeyle bozulmasına karar vermek gerekmiştir…”
2015 senesi içinde verilen
bu güncel kararın 12 banka hakkında açılacak tazminat davaları yönünde göz
ardı edilmemesi gereken husus, 15.7.2013 tarihinde Rekabet Kurumunun internet
sitesine konulan (ve haksız fiile uğrayanların haberdar olduğu-Not: bir başka görüşe göre de kararın internet sitesine konulması değil, 12 banka hakkında soruşturmaya başlanmış olmasının gazete ve sosyal medyaya yansıdığı tarih olan 2011 senesi esas alınmalı) karara dayanılarak açılacak tazminat davalarındaki zaman
aşımının 6098 sayılı Borçlar Kanunu 72. Maddede yer alan 2 yıl (15.7.2015)
değil, mezkur maddenin devamında yer alan ve yukarıda yer verilen Yargıtay
kararına konu olduğu şekliyle 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu'nun 20/4. maddesindeki
8 yıl olduğu (15.7.2021) hususudur. Hangi yorum dikkate alınırsa alınsın, her halükarda zamanaşımı süresi içinde olduğumuz şüphesizdir.
Bekletici Mesele-Dava Açma Ön Şartı Olarak
RKHK 57. ve 58. Maddeleri
çerçevesinde açılacak üç katına kadar tazminat davalarında Rekabet Kurulu’nun
idari para cezasına hükmeden kararının kesinleşmiş olup olmaması, söz konusu
davanın açılabilmesi için bir ön şart olarak değerlendirilmemelidir. Nitekim
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 8.3.2016 tarih, 2015/5134 E. ve 2016/2543 K. sayılı
kararında şu değerlendirme yapılmıştır:
“…Mahkemece, davanın Rekabet Kurulu Kararı
kesinleşmeden, zamansız açıldığı gerekçesiyle, dava şartı yokluğundan reddine
karar verilmiştir. Oysa, Rekabet Kurulu Kararı'nın kesinleşmesinin tazminat
davasının açılması için ön şart olarak kabul edilmesi mümkün değildir…”
Bu itibarla, açılacak
davalarda yerel mahkemece bu yönde bir karar verilmesi halinde Yargıtay kararı
dayanak gösterilerek bozma talep edilmesi mümkündür.
Bekletici Mesele- Dava
Esası Hakkında Karar Bakımından
Bu konuda doktrinde iki
farklı görüş bulunmaktadır. Bunlardan ilki, rekabet hukuku konusundaki en uzman
otorite olan Rekabet Kurulu’nun bir ihlal kararı vermesi halinde, bu kararın
kesinleşme beklenmeden açılacak tazminat davaları hakkında esastan karar verilebilmesi
için yeterli olduğunu savunan görüştür.
Bu görüş benimseyenler, bekletici mesele uygulamasının, Rekabet Kurulu kararlarının kesinleşme sürelerinin ortalamada 3-4 yılı bulmasından hareketle, adeletin geç tecelli etmesinin RKHK’nın özel hukuk alanındaki uygulanma ihtimalini ya da uygulansa bile caydırıcı etkisini azaltıcı nitelikte olduğunu savunmaktadır.
Bu görüş benimseyenler, bekletici mesele uygulamasının, Rekabet Kurulu kararlarının kesinleşme sürelerinin ortalamada 3-4 yılı bulmasından hareketle, adeletin geç tecelli etmesinin RKHK’nın özel hukuk alanındaki uygulanma ihtimalini ya da uygulansa bile caydırıcı etkisini azaltıcı nitelikte olduğunu savunmaktadır.
Aksi görüş ise her ne
olursa olsun, üç katına kadar tazminat davalarında ilgili Rekabet Kurulu
kararının kesinleşmesinin beklenmesi gerektiği; aksi bir durumda, örneğin Yargıtay'ın kesinleşme beklemeden tazminata hükmetmesi ama Danıştay'ın tazminata konu kararı iptal etmesi halinde önemli bir bbelirsizlik ortaya çıkacağını savunan görüştür.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 8.3.2016 tarih, 2015/5134 E. ve 2016/2543 K. sayılı kararında ikinci görüşü destekleyecek şekilde şu değerlendirmeyi yapmıştır:
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 8.3.2016 tarih, 2015/5134 E. ve 2016/2543 K. sayılı kararında ikinci görüşü destekleyecek şekilde şu değerlendirmeyi yapmıştır:
“…Davacı, işbu dava açılmadan önce 23.11.2010
tarihinde Rekabet Kurulu'na başvurduğuna göre Rekabet Kurulu'nun davalının
hakim durumu kötüye kullandığına dair başvuru ile ilgili yapacağı işlem
sonucunun işbu dava için bekletici mesele yapılması gerekir.
Bu itibarla, mahkemece işin esasına girilerek,
Rekabet Kurulu Kararı'na konu itirazın sonucu beklenerek, neticesine göre bir
karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmelerle yazılı şekilde hüküm
tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir…”
12 banka hakkında Rekabet Kurulu tarafından verilen kararlar açısından
olağan hukuk yolları tüketilmiş ve birkaç bankanın sonuçlanmamış karar düzeltme
başvuruları dışında tüm bankalar aleyhindeki idari para cezaları
kesinleşmiştir. Bu bağlamda, bankalara karşı açılacak davalar nezdinde
bekletici mesele konusunda hangi görüş benimsenmiş olursa olsun artık bir tereddüt kalmamıştır.
Zarar
Hesabı
Zarar hesabı
konusunda tek bir doğru yol ya da formül olduğunu söylemek doğru olmayacaktır.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği (AB) üye ülke mahkemeleri nezdinde
çok farklı hesaplama yöntemleri bulunmaktadır.
Mehaz mevzuat olan AB
mevzuatı çerçevesinde tamamen üye ülke mahkemelerine yol gösterici (bağlayıcı
değil) nitelikte olan 11.6.2013 tarihli “101. ve 102. Maddelerin İhlali Halinde
Ortaya Çıkaran Zararın Sayısallaştırılmasına İlişkin Pratik Rehber” incelendiğinde,
zararın gerçek-fiili kartel durumu ve kartel olmaması halindeki durum
karşılaştırmak suretiyle hesaplandığı görülmektedir. Bu karşılaştırmanın, zaman,
farklı pazarlar veyahut daha karışıktan daha basite doğru birçok yöntem
kullanılarak yapılabildiği görülmektedir.
Nitekim, 12 bankanın
oluşturduğu kartelden zarar görenlerin zararını farklı yöntemlerle hesaplaması
mümkündür. Buna göre, zarar iddiasında olanlar, zararlarını:
- 1-Rekabet Kurulu
kararına konu edilmiş ve yerinde incelemelerde alınmış belgelerde yer alan fiili ifadele ve oranlara,
- 2- Kartel
döneminde kartele katılmamış diğer bankaların kartele konu ilgili ürün pazarlarında uyguladığı oranlar ile kartele katılan bankaların ilgili ürün pazarlarında uyguladığı oranlar arasındaki farka,
- 3-Veyahut
ihlale katılan 12 bankanın, ihlalin öncesi veya sonrası dönemde uyguladığı oranlara
dayanarak hesaplaması mümkündür.
Ancak burada vurgulamakta yarar gördüğüm husus, tek bir
doğru hesap yöntemi bulunmadığı; aksine, her bir yöntemin kendi içinde
artıları veya eksilerinin olduğu hususudur. Bu itibarla, 12 bankaya karşı dava
açacak kişi ya da kurumlar, bu yöntemlerden hangisi işlerine geliyorsa ona
dayanarak zararlarını hesaplamalıdır. Ancak benim önerim, kartelin vuku bulduğu
dönemde kartele katılmamış diğer bankaların ilgili ürün pazarlarındaki oranlarının dikkate alınması ve
zararın o oranlar ile kartele katılan bankaların bahse konu ilgili ürün pazarlarında uyguladıkları oranlar arasındaki fark
dikkate alınarak hesaplanmasıdır.
Görüşmek dileğiyle…
Bu tür davalarda tüketiciler açısında da ticaret mahkemesi mi tüketici mahkemesi mi görevlidir. Teşekkürler
YanıtlaSilEmre Bey selamlar, bence her ikisi de denenebilir. Tüketici mahkemelerinde süreç bir miktar daha kısa olduğu için tercih edilebilir. Açıkçası Asliye Ticareti Mahkemsine başvurma nedenim sadece taraflardan birinin tacir olmasıdır. Selamlar
Silİyi çalışmalar Mustafa Bey, sizin davanızda ödemeleri tamamlanmış bir kredi konu edilmiş.Rekabet Kurulu kararında anılan dönemlerde,yine bu 12 bankadan kredi çeken ancak ödemeleri henüz tamamlanmamış(örneğin bu dönemde konut kredisi çekilmiş,ödemeleri 2020 yılına kadar devam edecek) kişiler de aynı gerekçelere dayanarak tazminat talep edebilirler mi?Çeşitli sitelerde araştırdım ancak,konunun yeni olması sebebiyle sağlıklı bir kanaate varamadım.Sizin bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
YanıtlaSilOğuzhan Bey selamlar, bence kartel dönemi içinde kredi çekildiği için, kredinin vade sonunda oluşan toplam değeri üzerinde bu kartel olmasaydı bu kadara kredi çekecektim ancak kartel olduğu için bu kadara çektim aradaki fark budur denilerek tazminat davası açılabilir diye düşünüyorum. Bu nedenle ödemelerin devam etmesi bir tazminat kriteri değil, kredinin hangi dönemde çekildiği belirleyicidir.
SilDüşüncelerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim, iyi çalışmalar.
Silİlginiz ve cevap yazınız için teşekkürler.
YanıtlaSilMerhaba Mustafa Bey öncelikle faydalı paylaşımınız için teşekkürler. Zamanaşımı konusunda banka ile tüketiciler arasındaki sözleşme ilişkisi göz önüne alındığında TBK madde 60 gereğince 10 yıllık sözleşmesel zamanaşımının uygulanması mümkün olur mu? Yoksa 3 katı tazminat RKHK'dan kaynaklandığı için 3 katı tazminat ancak haksız fiil zamanaşımı süresi içerisinde mi istenebilir? teşekkürler..
YanıtlaSilBence hiç akit ilişkisine yönelmeyin. Burada zaman aşımı karar tarihi olan Temmuz 2013'ten itibaren Yargıtay içtihadına göre 8 yıldır. İstenilecek tazminat da kartel nedeniyle oluşan haksız fiil kaynaklı fazla ödenen faiz ya da eksik alınan mevduat geliridir. Yani sizin bir akit ilişkiniz de olsa, bahse konu 12 banka zaten akit ilişkinizden bağımsız ve ondan önceki bir tarihte ileride sizin gibi müşterilere uygulayacağı faizleri genel bir hukuk normuna karşı şekilde belirlemiş. Dolayısıyla elinizdeki kredi sözleşmesinden kaynaklanan bir ihlalden bahsetmiyoruz burada. Benim tavsiyem, rekabet ihlali bir haksız fiildir, zararım bu haksız fiil sonucu ortaya çıkmıştır ve zararım da şudur diyip RKHK madde 57-58'den gitmeniz olur. Selamalar
Silİlginize çok teşekkürler, iyi çalışmalar dilerim.
YanıtlaSil